Haber Detayı
03 Temmuz 2020 - Cuma 16:53 Bu haber 407 kez okundu
 
OKAN GAYTANCIOĞLU “İTHAL HAYVANLAR OLMASA HALKIMIZ KURBAN BİLE KESEMEYECEK”
Keşan Güncel Haberi


CHP Edirne Milletvekili ve Tarım, Orman Ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Doç. Dr. Okan Gaytancıoğlu Türkiye’de hayvancılık sektörünün yaşadığı krizi ve çözüm yollarını gösteren bir rapor hazırladı.

Hayvanlığının tamamen ithalata dayandırıldığı söyleyen Doç. Dr. Gaytancıoğlu “hayvan ithalatı olmasa vatandaş bu bayram kurban bile kesemez. AKP iktidarının hayvancılığımızı getirdiği nokta burasıdır” dedi

Raporda hayvancılık sektörünün özellikle son on yılda çözüm olarak sunulan ithalatla birlikte sürekli daha da derin bir krize sürüklendiği belirtilerek, hükümetin acil olarak üreticiyi destekleyen önlemler alarak ithalata dayalı politikalardan vazgeçmesi istendi.

CHP Edirne Milletvekili Doç. Dr. Okan Gaytancıoğlu’nun hazırladığı raporda şu tespitler yapılmakta:

  • Yem fiyatları o kadar yükseldi ki eskiden 1 litre süt satarak 2 kg yem alınabiliyordu. Sonra 1.5 kg yem alınmaya başlandı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa AKP’li yıllarda 1 litre süt satarak 1 kg yem alınıyor.
  • 2010 yılında başlayan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına 2019 sonuna kadar 8.1 milyar $ ödendi.
  • Halen ithalat devam ediyor. 26 Ekim 2019’dan sonra Cumhurbaşkanı tarafından ithalat yapılmayacak denildi ancak 200 binin üzerinde hayvan girişi tespit edildi.
  • Şeker fabrikaları özelleştirilirken ucuz yem kaynağı olan melas üretimi düştü, sıfır gümrükle melas ithalatı başladı.
  • Türkiye yem hammaddelerinin % 60’ını (buğday, arpa, mısır, soya) ithal ediyor. Tabii ki yem fiyatları ucuzlamaz.
  • 2002’de mera varlığımız 16 milyon hektar iken 2019’da 12 milyon hektarlara geriledi. Bedava yem kaynağımız olan 4 milyon hektar yani 40 milyon dönüm mera; termik santral, yol, fabrika, konut alanı, tarla arazisi haline getirilerek yok oldu.

Doç. Dr. Gaytancıoğlu yaşanan sorunlara çözüm için güçlü ve kendi üreticimizi desteklemeyi temel alan bir hayvancılık politikasının uygulanması gerektiğini aksi halde ileride ithal edecek hayvan dahi bulamayacağımızı söyleyerek çözüm olarak şunları söyledi.

“Süt ve yem fiyatları arasındaki denge mutlaka sağlanmalıdır. Bunun için yem hammaddesi olan bitkileri ülkemizde üretmemiz ve bunu üreten üreticilerimizi desteklememiz gerekmektedir.

Mera alalarımız korunarak inşaat rantına kurban edilmemeli ve mutlaka mera ıslah çalışmalarına gerekli önem verilmelidir.

Hayvan ithalatına dayalı politikalar terk edilmelidir.

Çiftçimize yasadan kaynaklanan destekleme ödemeleri zamanında ve en az yasanın emrettiği gibi GSMH’nın yüzde biri olmalıdır.

Çiftçiye verilen destek sadece çiftçileri kalkındırmaz bütün halkımızın sağlıklı, güvenilir ve ucuz beslenmesini sağlar. Yani çiftçiye verilecek destek bütün 83 milyon Türk Halkına verilmiş destektir.

AKP Köprüden önce son çıkışı da geçmiştir. Şimdi Aracı geri getirerek doğru yola sokmak zamanıdır.”

TÜRKİYE’DE HAYVANCILIK BİTMİŞ DURUMDA, PEKİYİ NASIL KURTARABİLİRİZ…

“Yem fiyatları o kadar yükseldi ki eskiden 1 litre süt satarak 2 kg yem alınabiliyordu. Sonra 1.5 kg yem alınmaya başlandı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa AKP’li yıllarda 1 litre süt satarak 1 kg yem alınıyor.”

“2010 yılında başlayan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına 2019 sonuna kadar 8.1 milyar $ ödendi.”

“Halen ithalat devam ediyor. 26 Ekim 2019’dan sonra Cumhurbaşkanı tarafından ithalat yapılmayacak denildi ancak 200 binin üzerinde hayvan girişi tespit edildi.”

“Şeker fabrikaları özelleştirilirken ucuz yem kaynağı olan melas üretimi düştü, sıfır gümrükle melas ithalatı başladı.“

“Türkiye yem hammaddelerinin % 60’ını (buğday, arpa, mısır, soya) ithal ediyor. Tabii ki yem fiyatları ucuzlamaz.”

“2002’de mera varlığımız 16 milyon hektar iken 2019’da 12 milyon hektarlara geriledi. Bedava yem kaynağımız olan 4 milyon hektar yani 40 milyon dönüm mera;  termik santral, yol, fabrika, konut alanı, tarla arazisi haline getirilerek yok oldu.”

 

  1. Aslında Damızlık Birlikleri Kurularak, Doğru Zamanda Doğru Kararlar Verilmiş

Avrupa ülkelerinde “Deli Dana hastalığının” baş göstermesi sonucu 1987’de canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı yasaklanmışve Türkiye hayvancılığında yeni bir dönem başlamıştı. Bu dönemde Türkiye’de hayvancılığın geliştirilmesi amacıyla “Damızlık Birlikleri” oluşturulmuş, hatta bu Birliklerde Holstein ırkı (Siyah Beyaz Alaca) ineğe sahip olma koşulu getirilmişti. Dünyanın birçok ülkesine adapte olmuş Holstein ırkı inekler,  daha çok süt ırkı olarak sürülerde bulundurulsa da hem süt hem de eti için yetiştirilen (kombine)bir ırk olma özelliğindedirler. O yıllarda Holstein ırkı inekler yerli ırklarla melezlenerek (çiftleştirilerek) saf ırk zaman  kültür ırkı haline gelmiştir. Damızlık birliklerinin oluşturulması ve yaygınlaştırılması doğru zamanda, doğru verilmiş bir karardır.

Damızlık Birlikleri sayesinde Holstein ırkı inekler, Türkiye’nin birçok bölgesine yayılmış, o yıllarda et ve süt ürünleri ithalatının olmaması nedeniyle piyasalarda bir nevi istikrar da sağlanmıştır. Hatta Dünya Ticaret Örgütü anlaşması nedeniyle 1996’dan sonra kırmızı ette % 250’ler düzeyinde bir gümrük vergisi belirlenmiş ve ciddi bir koruma sağlanmıştır. Bu yüksek gümrük vergisi sayesinde yurtdışından et ve canlı hayvan ithal etmek cazip olmaktan çıkmıştır. Damızlık Birliklerinin ülke çapında örgütlenmesiyle de 2000’li yıllara girerken Türkiye’nin damızlık sorunu neredeyse kalmamıştı. Hatta Trakya bölgesi ari bölge” ilan edilerek, tüm Türkiye’ye damızlıklar çoğunlukla buradan gönderilmiş ve bu bölgeye Anadolu’dan hayvan girişleri yasaklanmıştı. Halen bu uygulama devam etmektedir. Ancak damızlık geliştirme ve dağıtım konusunda Damızlık birlikleri yeterli destek alamadığı için neredeyse 1980’li yıllara geri dönülmüştür. Şimdilerde,Türkiye hangi hayvan ırkını et için, hangi hayvan ırkını süt için yetiştireceğini bir türlü belirleyememiş, günübirlik bir politika uygulamaktadır. Çözüm ise üretim yerine maalesef ithalatta aranmaktadır.

  1. AKP, Türkiye Hayvancılığını Yönetemedi, Dengeleri Bozdu, 2009’da Yaşananlar Yeniden Yaşanıyor

Türkiye 2008’e kadar damızlık teminini yurt içinden karşıladığı için, kırmızı ette ve canlı hayvanda ithalatı hiç konuşmamıştır. Ancak AKP’nin uyguladığı niteliksiz tarım politikası et ve sütteki dengelerin bozulmasına yol açmıştır. Şöyle ki, kombine ırk yani hem eti hemde sütü için yetiştirilenHolstein ırkı inekler sayesinde sütte üretim artmış, buna karşılık AKP bu sütün tüketimini sağlayabilecek önlemleri bir türlü geliştirememiştir. Süt üretiminin artması buna karşın tüketimin aynı düzeyde artmaması sonucu 2008’de süt fiyatları ciddi oranda düşmüş, et fiyatları artmıştır. AKP tüketimi arttıracak ve üretimi değerlendirecek politikalar yerine süt ineklerinin kasaplık et olarak kesilmesine göz yummuştur. 2008’de yaşanan bu durum ile birlikte birçok süt ineği, eti için kasaplık olarak değerlendirilmiştir. O dönemde süt ineklerini keserek et fiyatını sözüm ona düşürmüş olan AKP 2009 ile birlikte başlayan et fiyatlarının yükselmesini önleyememiştir. Çünkü dişi hayvanların kesilmesiyle Türkiye hayvan varlığı azalmış, analar ya da ana olabilecek ve yavru verebilecek hayvanlar kesildiği için bu sefer kırmızı et açığı baş göstermiştir. Anadolu’da bununla ilgili bir atasözü vardır. “Anası olmayanın danası olmaz”. Bu sözden de anlaşılacağı üzere süt fiyatlarının düşüşü, süte göre et fiyatının cazip olması nedeniyle inekler kesime gitmiş, bu şekilde et fiyatlarında bir miktar düşüş sağlanmıştır ancak bir sonraki yıl yani 2009’la birlikte yine et fiyatları yükselmeye başlamıştır.

AKP, kırmızı et açığını kapatabilmek için üretimi ve üreticiyi destekleme yerine 2010’da et ithalatına yönelmiş ve % 250’lerde olan gümrük vergilerini sıfırlamıştır. Sıfırlamayı çok iyi beceren AKP hükümeti, bir türlü ithalatın çözüm olacağını anlayamamıştır. 2010 yılında 584 milyon $’lık canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı yapılarak uzun yıllar sonra ithalatın önü açılmıştır. Günümüzde ithalat hız kesmeden devam etmektedir. Et ve canlı hayvan ithalatının AKP yandaşları tarafından yapıldığı da unutulmamalıdır.

Nitelikli bir hayvancılık yapılabilmesi için 1 lt süt satarak 2 kg yem alınması gerekmektedir. Türkiye’de uzun yıllar bu 1 lt süt satarak 1,5 kg yem alınarak uygulanmış olup son yıllar bu oran 1 kg yem’e kadar düşmüştür. Şimdilerde ise üreticilerimiz 1 lt süt satarak 900 gram yem alabilmektedirler. Cumhuriyet tarihinde ilk defa 1 kg yem fiyatı, 1 lt süt fiyatını geçmiştir. Korona salgınının hüküm sürdüğü, Tarım Bakanı ve AKP Genel Başkanının “tarıma önem vereceğiz” demesine rağmen gerekli önlemler alınmamıştır. Dişi hayvanlar kesilmektedir. Bu fiyatlarla Türkiye’de yapılan süt hayvancılığı üreticilerin zarar etmesine yol açmaktadır. Süt hayvancılığı işletmeleri çözümü hayvanlarını kesmekte bulmaktadır. Kesilen hayvanların önemli bir bölümü az önce belirttiğimiz gibi maalesef damızlık dişi hayvanlardır.

Bunun yanında ucuz yem kaynağı olan meralarımız, AKP’nin uyguladığı peşkeş politikaları nedeniyle yandaşlara kiralanmaktadır. TOKİ’ler aracılığıyla mera alanları üzerinde kentsel dönüşüm kapsamında inşaat yapılmasını, tahsis amacının değiştirilmesi yirmi yıllık ot gelirinin yatırılması şartına bağlanmıştır. Tarım alanlarının rant uğruna yok edilmesi yetmiyormuş gibi, bu hükümle sıra mera alanlarının da betonlaşmasına gelmiştir.

AB ülkelerinde kırmızı et fiyatının ortalama 4-5 Euro, Türkiye’de ise 10-11 Euro olmasının altında yatan en önemli neden ucuz yem kaynağıdır. Tarımı gelişmiş ülkeler meralarını gözü gibi korumakta sürekli yeşil ot bulundurabilmek için gübreleme ve sulama başta olmak üzere ciddi bakımlar yaparak aslında Türkiye’de de Anayasal olarak hayvanların hakkı olan meralarını gelecek nesillere bırakmaktadırlar.

  1. Canlı Hayvan ve Kırmızı Et İthalatına 8.1 Milyar Dolar Ödedik.

2010-2019arası Türkiye, 4,5 milyon büyükbaş, 3 milyon küçükbaş ve 400 bin ton kırmızı et ithal etmesine ve bu ithalata yaklaşık 8.1 milyar $ harcamasına rağmen et ithalatı bir çözüm olamamıştır. En belirgin örnek 2015’de35 TL/kg olan kıyma fiyatı günümüzde 70 TL/kg’lardadır. İthalat çözüm olsaydı kıyma fiyatı bu kadar pahalı olmazdı. Çözüm üreticiyi ve üretimi desteklemek, maliyetleri düşürücü bir politika uygulamaktır, başka çözüm yoktur.

Çizelge 1 : Yıllara Göre Türkiye’nin Canlı Hayvan ve Et İthalatı (Bin $)

Yıllar Canlı hayvanlar Et ve et ürünleri Toplam
2010 333.080 251.235 584.315
2011 1.028.121 514.810 1.542.931
2012 852.074 99.743 951.817
2013 346.448 29.279 375.727
2014 139.897 12.106 152.003
2015 299.817 299.817
2016 558.616 29.880 588.496
2017 1.015.389 171.119 1.186.508
2018 1.523.165 231.367 1.754.532
2019 672.341 26.633 698.974
TOPLAM 6.768.948 1.366.172 8.135.120
Kaynak: TÜİK

AKP Genel Başkanı ile Tarım ve Orman Bakanı çeşitli defalarda yapmış oldukları açıklamalarda 26 Ekim 2019 tarihinden itibaren “besilik sığır” ithalatı yapılmayacağını duyurmuşlardı. Ancak bu tarihten sonra Türkiye’ye çeşitli ülkelerden 100 binin üzerinde besilik hayvan girişi olduğu tespit edilmiştir.Hatta,Uruguay’dan yapılan ithalatın görüntüleri dair olmak üzere, ithalatın yapıldığına ilişkin birçok belge kamuoyu ile paylaşılmıştı.Şehirlerarası trafiğin yasaklandığı bir ortamda, kıtalararası hayvan geçişinin serbestçe yapılması ve yandaşların tamamen rant peşine düşmesi aslında Türkiye hayvancılığının getirildiği olumsuz bir durumdur. Küçükbaş ve büyükbaş besiciliği yapan yüzbinlerce yetiştiriciyi desteklemek yerine, ithalat yapılmayacak denilip, ithalata tekrar tekrar başvurmak yerli besiciyi düşünmemektir. Sonuç olarak, AKP’nin sürekli başvurduğu ithalata dayalı süreç böyle devam ederse Türkiye, hayvancılığı ciddi anlamda geri dönülemez sorunlar yaşayacaktır. Besici desteklenmeyip, girdi maliyetleri düşürülmedikçe hayvancılıkta sürdürülebilir bir üretim mümkün görülmemektedir. Halbuki nitelikli bir tarım politikası ve temeli üretim planlaması olan bir mekanizma ile kendi damızlığını üreten ve destekleme mekanizmaları ile et ve süt dengesini sağlayacak bir yapı oluşturmak çok zor değildir. Ancak bu yapıyı oluşturacak irade AKP’de yoktur. AKP’nin yönetimindeki Tarım Bakanlığı bu yapıyı oluşturabilecek mekanizmaları ve kurumları maalesef oluşturmamıştır.

İthalat nedeniyle Türkiye’deki çiftçiler mağdur durumdadır. “Çiftçiler o kadar zor durumdalar ki, hayvan beslemek istiyorlar fakat küresel firmalarla karşı karşıyalar.” Tarım ve Orman Bakanlığı, günübirlik politikalarla tarıma yön vermeye çalışmaktadır. Türkiye tarımı çöküştedir. Köyden kente göç hızlanmaktadır. Çiftçi artık üretim yapmak istememektedir. Çiftçi tarlalarını, ahırlarını boşaltıyor. Hayvancılık cazip olsa, ithalata gerek kalmayacaktır. AKP’nin sürekli başvurduğu ithalata dayalı süreç böyle devam ederse Türkiye, hayvancılığı ciddi anlamda geri dönülemez sorunlar yaşayacaktır. Besici desteklenmeyip, girdi maliyetleri düşürülmedikçe hayvancılıkta sürdürülebilir bir üretim mümkün görülmemektedir. Halbuki nitelikli bir tarım politikası ve temeli üretim planlaması olan bir mekanizma ile kendi damızlığını üreten ve destekleme mekanizmaları ile et ve süt dengesini sağlayacak bir yapı oluşturmak çok zor değildir. Ancak bu yapıyı oluşturacak irade AKP’de yoktur. AKP’nin yönetimindeki Tarım Bakanlığı bu yapıyı oluşturabilecek mekanizmaları ve kurumları maalesef oluşturmamıştır.

  1. Süt ve Et Piyasası Denetlenmedi, Üretici Desteklenmedi

Türkiye’de hayvansal ürünler piyasasında üretimi değerlendiren kurumlardan olan Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) ve Et Balık Kurumu (EBK) gibi tarımsal KİT’ler maalesef Dünya’da neoliberal politika rüzgarlarının estiği yıllarda yani 1990’ların ilk yarısında özelleştirildiler. Vahşi kapitalizm maalesef, rant getiren arazilerinin, özelleştirme bedellerinden bile fazla olduğu düşüncesiyle EBK ve SEK’in yok edilmesi için her türlü ortamı sağladı. Bu dönemdeki mantık “Devlet süt mü satar, Devlet et mi satar” mantığı idi. Bu mantık çerçevesinde EBK ve SEK çok düşük fiyatlarla özelleştirildi, deyim yerinde ise adeta peşkeş çekildi.

Halbuki bu kurumları oluşturan Cumhuriyetin kurucu kadroları Devlet’in gerektiğinde üretici ve tüketicinin menfaati için piyasaların dengeye kavuşturulmasını amaç edinmişlerdi. Bu mantık çerçevesinde özel sektörü rekabet koşullarında yok etmeden hatta özel sektörle yarışarak yeri geldiğinde Devletin sütte ve ette piyasayı düzenleyici rolünü üstlenmesi temel amaç olmuştur.Günümüzde üreticilerin yeterince desteklenmemesi, girdi maliyetlerinin yükselmesi, SEK’in piyasada olmaması ve Et ve Süt Kurumu’nun bir müdahale kurumundan ziyade ithalat ajansı durumuna getirilmesi, çoğu zaman piyasaların dengesini bozmuştur. Bu durum üretimi de olumsuz etkilemiş ve çözüm ithalatta aranmıştır. Son yılların üretim durumu ve süreç yönetimi ayrıntılı incelendiğinde durum daha açık olarak görülmektedir. Üretim odaklı politikalara tekrar geçilmemesi durumunda Türkiye’nin yakın bir zamanda süt tozunu bile ithal eder hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Zaten günümüzde “buzağı maması” adı altında süt tozu ithalatı yapılmaktadır.

Süt arzının arttığı söylenmesine rağmen Türkiye’de kişi başına süt tüketiminin istenilen düzeyde olmadığı söylenebilir. Ulusal Süt konseyinin verilerine göre Dünya’da kişi başına süt tüketimi 109 lt’dir. AB ülkelerinde bu rakam 280 lt’yi aşmaktadır. Afrika ülkelerinde 49 lt olup, Türkiye’de ise bu rakam 160-170 lt civarındadır. Yani Dünya ortalamasının üzerinde olmasına rağmen gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak düzeydedir. Ayrıca Türkiye’de süt tüketimi daha çok yoğurt, peynir vb. süt ürünleri şeklindedir. Türkiye’de içme sütü rakamı kişi başına 35 lt civarında olup süt içmeyen birçok kişi bulunmaktadır. Bunların çoğunun dar gelirli kimselerdir.

Süt üretiminin artmasını gerekçe göstererek süt fiyatlarını düşürmek sanayici için belki kabul edilebilir. Ancak Türkiye tarımına yön veren Tarım Bakanlığının bunu görmezden gelmesi kabul edilemez. Tarım bakanlığının görevi sağlıklı bir ürün olan süt tüketiminin daha da artmasını teşvik ederek, hiç içemeyen dar gelirli yurttaşlarımıza sütü bedava ulaştırmaktır. Bir dönem başlatılan ancak amacına ulaşmayan “okul sütü” kampanyası yeniden ele alınmalıdır. Hatta yoksullara bedava süt dağıtmak, üreticilere önemli bir destektir.

  1. Ne Yapmalı

Süt ve et piyasası bu derece özel sektörün inisiyatifine terk edilemez. Devletin piyasaları yönlendirerek daha çok üreticiye desteklerle süt ve et piyasasını da düzenlemesi gerekir. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanununun 21.maddesine göre GSMH’nın % 1’inin çiftçiye destek olarak verilmesi ve bu desteğin nitelikli bir tarım politikası ile üreticiye ulaştırılması gerekir. Kısacası AKP, kendi çıkardığı yasaya uymayarak hukuk tanımazlığını birçok defa daha göstermiştir. 2019’da verilmesi gereken destek miktarı 43 milyar TL olması gerekirken 17 milyar TL destek verileceği açıklanmıştır. Üreticinin sadece 2019 yılı için 26 milyar TL alacağı bulunmaktadır. Tarım Kanununa göre 2007 yılı dahil bugüne kadar verilmesi gereken destek miktarı 269 milyar TL iken ödenen miktar 119 milyar TL olmuştur. Kanunun çıktığından beri çiftçinin alacağı 177 milyar TL olmuştur. Çiftçilerle ilgili kanun çıkararak, kanuna uymamak ve çiftçileri mağdur etmek AKP hükümetinin sürekli yaptığı bir davranıştır. Türkiye 17 yıllık AKP iktidarı sonucunda net ihracatçı bir konumdan net ithalatçı bir konuma gelmiştir. Çiftçilerimiz borç batağı içerisindedir. Girdi fiyatları sürekli artarken, ürün satış fiyatları neredeyse son 7-8 yıldır aynı düzeylerde seyretmektedir. Üretici geliri artmadığından üreticiler, tarlalarını ipotek ederek kredi kullanmaktadırlar.

Sonuç olarak, 2008’de yaşanan durumun bir benzeri, ancak daha da kötüsü aradan 12 yıl geçmesine rağmen yeniden yaşanmaktadır. AKP et ve sütte bir türlü istikrarı yakalayamamıştır. AKP nitelikli bir tarım politikası uygulamadığı için günümüzde halen et fiyatlarının yüksekliği süt fiyatlarının düşüklüğünü konuşuyoruz. AKP iktidarı devam ettiği sürece Türkiye tarımında uygulanan politika bellidir. Kırsalı ve köyleri boşaltarak yani üreticilerin alın terinin karşılığını görmezden gelerek, üretmesini engellemek, büyükşehirlerde varoşlar oluşturarak yoksullaştırma politikası ile o yurttaşların oylarını almak ayrıca Türkiye’nin tarımsal hammadde ve gıda ihtiyacını ithal ederek yandaşlara rant sağlamak AKP’nin 17 yılda uyguladığı tarım politikasının özetidir.

CHP’nin tarım politikası ise çok açık ve nettir. Coğrafyası tarıma çok elverişli olan Trakya ve Anadolu’da Üreten bir ülke ve Hakça bölüşen bir Türkiye yaratmak. İthalata ayrılan finansmanı yerli üreticiye yönlendirerek üretim artışı ve gelir artışı ile “ÜRETEN KÖYLÜYÜ YENİDEN MİLLETİN EFENDİSİ YAPMAK”

Kaynak: (KGH) - KEŞAN GÜNCEL HABER Editör: Semra ANLAR
 
Etiketler: OKAN, GAYTANCIOĞLU, “İTHAL, HAYVANLAR, OLMASA, HALKIMIZ, KURBAN, BİLE, KESEMEYECEK”,
Haber Videosu
Yorumlar
Ulusal Gazeteler
Bizim Gazete
Yazarlar
En Çok Okunanlar
Alıntı Yazarlar
Süper Lig
Takımlar
P
Av
M
B
G
O
1
Galatasaray
93
80
1
3
30
34
2
Fenerbahçe
89
89
1
5
28
34
3
Trabzonspor
58
60
12
4
18
34
4
Başakşehir
52
46
12
7
15
34
5
Beşiktaş
51
45
13
6
15
34
6
Kasımpasa
49
56
13
7
14
34
7
Rizespor
49
45
13
7
14
34
8
Alanyaspor
48
49
10
12
12
34
9
Sivasspor
48
41
10
12
12
34
10
Antalyaspor
45
39
11
12
11
34
11
A.Demirspor
41
49
11
14
9
34
12
Kayserispor
40
39
13
10
11
34
13
Samsunspor
39
37
15
9
10
34
14
Ankaragücü
38
42
12
14
8
34
15
Karagümrük
36
41
16
9
9
34
16
Konyaspor
36
34
14
12
8
34
17
Gaziantep FK
34
39
18
7
9
34
18
Hatayspor
33
38
15
12
7
34
19
Pendikspor
30
38
18
9
7
34
20
İstanbulspor
16
26
23
7
4
34
Nöbetçi Eczane


Nöbetçi eczanlerle ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayın.

Arşiv
Modül 1

Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.

Haber Yazılımı